mobile menu
Uyarlanabilirlik, Finansal Teknolojilerde Yeni Rekabet Dengesini Oluşturuyor

Funda Güleç Yalçın, İstanbul

Architecht Ana Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hadi Rubacı ile Fintechtime Aralık sayısı ‘Yeni Gündem, Yeni Değerler’ dosya konusu kapsamında gerçekleştirdiğimiz özel röportaj yayında.

“Dr. Hadi Rubacı, 2025’in yapay zekâ odaklı dönüşümün hem altyapısal hem operasyonel düzeyde hızlandığı bir yıl olduğunu vurguluyor. Bankacılık süreçlerinde otomasyonun ötesine geçerek proaktif, kişiselleştirilmiş ve veri odaklı çözümler öne çıkıyor. 2026’da ise kurumların rekabet gücünü belirleyen unsur uyarlanabilirlik; yani değişen teknolojiyi, regülasyonları ve müşteri beklentilerini hızla içselleştirebilme kapasitesi olacak.”

Beş Fikirle 2026

  • 2025, yapay zekâ entegrasyonunun iş yapış biçimlerini ve müşteri deneyimini yeniden tanımladığı güçlü bir dönüşüm yılı oldu.
  • 2026’nın gündemi yapay zekâ ve otomasyonun güvenli, şeffaf ve regüle edilebilir bir zemine oturtulması olacak.
  • Otonom finans çözümleri risk yönetimi, dolandırıcılık önleme ve kişiselleştirilmiş ürün önerilerinde yeni bir paradigma oluşturacak.
  • Uyarlanabilirlik, liderlerin hem ekiplerini hem kurum stratejilerini belirsizliklere karşı daha güçlü konumlandırmasını sağlayacak.
  • Yapay zekâ “model yönetişimi” kurumsal itibarın ayrılmaz bir parçası haline gelecek; şeffaf, izlenebilir ve denetlenebilir modeller yeni kalite standardını belirleyecek.

Architecht Ana Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hadi Rubacı

Değişimi kurum kültürünün doğal bir parçasına dönüştüren organizasyonlar, finansal teknolojilerde geleceğin gerçek yön belirleyicileri olacak.

2025’i tek kelimeyle özetleseniz hangisini seçerdiniz? Neden?

2025 yılını tek kelimeyle tanımlayacak olsam kesinlikle “dönüşüm” kavramını seçerdim. Bu yıl, finansal teknolojiler ekosisteminde yalnızca altyapısal değil, aynı zamanda operasyonel düzeyde de köklü değişimlerin ivme kazandığı bir dönem oldu. Özellikle yapay zekâ tabanlı çözümlerin iş süreçlerine entegrasyonu, kurumların iş yapış biçimlerini yeniden tanımlarken; müşteri deneyimini de bambaşka bir seviyeye taşımaya başladı. Elbette bu daha başlangıç. Yasal düzenlemelerle beraber burada çok ciddi gelişmelere şahit olacağız. Yapay zeka odaklı bu dönüşüm sürecinin, sektörümüzde sürdürülebilir rekabet avantajı açısından belirleyici bir rol oynayacağına inanıyorum.

Önümüzdeki yıl herkesin radarında hangi konu/konular olacak sizce?

2026 yılına girerken sektörün gündeminde iki ana başlığın öne çıkacağını öngörüyorum: Birincisi, yapay zekâ ve otomasyonun daha güvenli, şeffaf ve regüle edilebilir hâle getirilmesi. İkincisi ise, müşteri deneyimini uçtan uca kişiselleştiren, veri odaklı çözümlerin yaygınlaşması. Kurumlar, teknolojik inovasyonları hayata geçirirken aynı zamanda etik, güvenlik ve regülasyon boyutunu da ön planda tutmak zorunda kalacaklar. Çünkü artık mesele teknoloji üretmekten ziyade, bu teknolojinin toplumsal dokuyu nasıl yeniden şekillendireceğini öngörebilmek. Stratejik aklın değeri de tam burada ortaya çıkıyor: Geleceğin sınırlarını tanımlayabilen kurumlar fark yaratacak.

2026’da “oyun değiştirici” etki yaratmasını beklediğiniz bir trend var mı?

2026’da en büyük oyun değiştirici etkinin, yapay zekâ destekli otonom finans çözümlerinde yaşanacağını düşünüyorum. Bankacılık ve finans süreçlerinin sadece otomatik değil, aynı zamanda karar destekli ve proaktif hâle gelmesi; risk yönetiminden dolandırıcılık önlemeye, kişiselleştirilmiş ürün önerilerinden operasyonel süreçlere kadar birçok alanda paradigmayı kökten değiştireceğini öngörüyorum. Bu dönüşüm, kurumların rekabet gücünü ve sektördeki konumunu doğrudan etkileyecek gibi duruyor.

2026’da liderlik anlayışını ya da kurum stratejilerini belirleyecek en kritik değer sizce hangisi?

Bence 2026’da liderlik anlayışını ve kurum stratejilerini şekillendirecek en kritik değer, “uyarlanabilirlik” olacak. Teknolojinin, regülasyonların ve müşteri beklentilerinin bu denli hızlı değiştiği bir ortamda, hem ekiplerin hem de organizasyonların çevik ve esnek bir şekilde yön değiştirebilmesi; riskleri öngörüp fırsatları hızla değere dönüştürebilmesi, sürdürülebilir başarının anahtarı hâline gelecek. Bu aynı zamanda liderlerin belirsizliği yönetmek kadar, belirsizlikten anlam çıkarabilme becerisini de zorunlu kılıyor. Karar süreçleri artık doğrusal ilerlemeyecek; sezgi, deneyim ve veri üçlüsünün dengeli biçimde kullanıldığı daha bütüncül bir yaklaşım öne çıkacak. Ve kurumların gerçek gücü, değişime tepki verme hızlarından çok, değişimi kurum kültürünün doğal bir parçası hâline getirebilmelerinde ortaya çıkacak.

Bir lider olarak hangi kaynaklardan besleniyorsunuz? Okurlarımıza ilham verecek bir okuma, izleme ya da dinleme öneriniz var mı?

Her zaman farklı disiplinlerden beslenmeye büyük önem veriyorum. Teknoloji, strateji, insan davranışları ve liderlik üzerine güncel yayınların ve podcastlerin sıkı takipçisiyim. Özellikle karmaşık meseleleri çok yönlü bakış açılarıyla ele alan içerikler bana ilham veriyor. Ayrıca, ulusal ve uluslararası sektörel analiz raporları ile benchmark çalışmalarının, stratejik karar alma süreçlerinde önemli bir yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Seyahatlerimde ve günlük yürüyüşlerimde bu tarz besleyici içeriklere vakit ayırmaya özen gösteriyorum. MIT Technology Review’un derinlikli analizleri, TechCrunch’ın günlük bültenleri ve a16z’nin teknoloji-eğilim odaklı podcastleri, hızlı değişen ekosistemi daha geniş bir perspektifle okumamı sağlıyor. Zaman zaman “The Mind of the Universe” gibi insanlığın teknolojiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayan belgesellere de dönüyorum; yarının dünyasına dair zihnimi tazeleyen yapımlar bunlar. Ülkemizde ise TÜSİAD’ın teknoloji odaklı raporları, yerel dinamikleri küresel bağlamla birleştirmede oldukça kıymetli. Sonuç olarak, tek bir kaynağa saplanmadan disiplinler arası bir merak kültürü geliştirmek, bana liderlikte güçlü referans noktalarını sunuyor.

Bugünden bakınca, 2026’da herkesin konuşacağı ama şu anda yeterince gündeme gelmeyen bir konu söyleyin desek, neyi işaret edersiniz?

2026’da ağırlığını hissettirecek; ancak bugün hâlâ en azından bana göre yeterince gündeme gelmeyen başlıca konu, kurumsal ölçekte yapay zekâ “model yönetişimi” olacak. Yapay zekâ sistemlerinin aldığı kararların izlenebilir, şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir olması, yeni bir rekabet parametresi olarak öne çıkacak. Kurumlar, yalnızca hız ve doğrulukla değil, aynı zamanda güvenilir ve etik yapay zekâ stratejileriyle de farklılaşacaklar diye düşünüyorum. Çünkü ölçeklenebilir yapay zekâ sadece teknoloji ekiplerinin değil, yönetim kurullarının doğrudan radarına giren stratejik bir başlık hâline geliyor. Regülasyonların sıkılaşmasıyla birlikte kurumlar kendi modellerinin nasıl davrandığını, hangi veri setleriyle beslendiğini ve olası riskleri nasıl yönettiğini kurumsal hafıza içinde izleyebilir kılmak zorunda kalacak. Bu da şirketler arasında yeni bir kalite standardı yaratacak; model yönetişimini bir yük değil, kurumsal itibarın parçası olarak görenler öne çıkacak. Kısacası 2026, yapay zekâ yarışında “en hızlı olanın” değil, “en sorumlu olanın” kazandığı bir yıl olmaya aday.

Diğer Medya Yazıları
Loading...