Tüm Haberler
5 YIL İÇİNDE TÜRKİYE, ORTA DOĞU VE AVRUPA’YI BAĞLAYAN KÖPRÜ OLMA HEDEFİNDEYİZ photo

5 YIL İÇİNDE TÜRKİYE, ORTA DOĞU VE AVRUPA’YI BAĞLAYAN KÖPRÜ OLMA HEDEFİNDEYİZ

Türkiye’de 2.2 milyon aktif müşterinin Architecht tarafından tasarlanan finansal teknolojileri kullanarak dijital bankacılık hizmetlerini gerçekleştirdiğini belirten Ökkeş Emin Balçiçek, gelecek beş yıl içinde Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa arasında dijital bir köprü kurma hedefinde olduklarını söylüyor.

Architecht’in Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ökkeş Emin Balçiçek, pandeminin dijitalleşmeye verdiği hız sebebiyle, Architecht tarafından banka ve finans kurumları için tasarlanan ürünlere bu kuruluşların müşterileri tarafından yoğun bir talep olduğunu söylüyor.

“Pandemi döneminde Architecht’in bankalar için ürettiği ürünlerin kullanımında %40’a varan bir artış gerçekleşti. Pandemi öncesi dönemde 1.6 milyon aktif dijital kanal kullanıcısı varken pandemi ile birlikte bu rakam çok kısa bir süre içerisinde hızla artarak 2.2 milyona ulaştı. Hali hazırda ülkemizde 2.2 milyon insan, şirketimizin geliştirdiği finansal teknolojileri kullanarak dijital bankacılık hizmetlerini gerçekleştiriyor” diyen Balçiçek, yakın zamanda Türkiye ve Avrupa’daki varlıklarını güçlendirmeyi ve yeni pazarlara giriş yapmayı hedeflediklerini dile getiriyor. Balçiçek aynı zamanda, Architecht olarak yatırımlarına hız kesmeden devam ettiklerini ve pandemiye rağmen 2020 yıl sonuna kadar mevcut personel kadrolarını %20 oranında artırmayı hedeflediklerini ifade ediyor.

Bu sayımızda Architecht’in Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ökkeş Emin Balçiçek ile finansal teknolojilerdeki gelişmeleri, Türkiye’nin bu alanda sahip olduğu avantajları ve Architecht’in sunduğu hizmetleri konuştuk.

Architecht olarak ortaya koyduğunuz çalışmalar neler? Finansal açıdan ne gibi avantajlar sağlıyorsunuz?

Architecht, 2015 yılında Kuveyt Türk çatısı altında kuruldu. 30 yıllık finans ve teknoloji deneyimi biriktiren Kuveyt Türk’ün, ürün ve hizmetlerini globale taşımak adına oluşturduğu bir teknoloji şirketiyiz. Finansal teknolojilerin piyasadaki varlığının hızla güç kazanması ve bu alanın giderek değerleneceğinin öngörülmesi üzerine Architecht 2015 yılında fiilen kurulmuş oldu.

Architecht; ana bankacılık sistemleri, SaaS platformlar, çift faktörlü kimlik doğrulama hizmetleri, açık bankacılık platformları gibi çeşitli fintech ürünleri üreten, geliştiren, bankacılık ve finans sektörüne satan bir kurum. Ürün setimiz içinde BOA, ApiGo, PowerFactor, XTM gibi yenilikçi teknolojiler barındıran, ihtiyaçlara hızlı cevap verebilen ve sisteme kolay entegre edilebilen ürünler bulunuyor. Bu dijital ürünlerde 30 yıllık saha deneyimi ve yüksek teknoloji birikiminden doğan oldukça yoğunlaşmış bankacılık ve finans çözümleri bulunuyor. Biz de tüm bu süreç ve teknolojiyi oldukça detaylı düşünülmüş, hap şeklinde platformlar olarak müşterilerimize sunuyoruz. Ürünlerimiz; otomatize, kaliteli, doğruluğu kanıtlanmış ve sahada başarıyla çalışacak şekilde hazırlanıyor. Ayrıca ürünlerimiz, uluslararası standartlarda çalışacak yapıda geliştiriliyor. Ürün yelpazemizin temelinde BOA’nın olduğunu söyleyebiliriz. Gelecek 15 yılın ihtiyaçları gözetilerek üretilmiş olan bu ürün, dünyanın ilk uçtan uca hizmet veren, çok kanallı katılım bankacılığı paketi. Bankacılığın gerektirdiği tüm back office ve şube kanallarını içeren bu platform tamamıyla grubumuz tarafından Türkiye’de geliştirildi. 10 yıldır geliştirilmesine ve yenilenmesine devam ettiğimiz BOA özellikle son 4 - 5 yılda, yeni katılım bankalarının da açılmasıyla büyük ilgi gördü. Ürünün uçtan uca yapıda olması, bankalar için çok hızlı şekilde faaliyete geçmesi için büyük avantajlar sağlıyor.

Amiral gemimiz BOA’nın gücünden ilham alarak geliştirdiğimiz ürünlerimiz de mevcut: İnsansız şube olarak tanımladığımız AR-GE ürünümüz XTM şu anda Kuveyt Türk çatısı altında Türkiye’de 30’dan fazla lokasyonda kullanılıyor ve yakın zamanda daha da fazla yerde olacak. Buna ek olarak Orta Doğu’da, KFH Go ismi ile hizmet veren dijital şubelerde kullanılıyor. Diğer ürünlerimiz ise çok faktörlü kimlik doğrulama ürünümüz PowerFactor, açık bankacılık platformumuz ApiGo olarak sıralanabilir. Bütün bu ürünlere ek olarak yeni ürün ve hizmetler geliştirmeye devam edeceğiz. Architecht çatısı altında, Teknopark İstanbul, Kartal İzpark ve Gebze Şekerpınar lokasyonlarında AR-GE ofislerimizde 200’den fazla nitelikli mühendis kadromuzla faaliyetlerimize devam ediyoruz.

Pandemi ile beraber nasıl bir politika uygulama başladınız?

Pandemi bize iki boyutta yansıdı: Kendi iç süreçlerimize ve müşterilerimize yani finans kurumları ve bankalara olan etkileri şeklinde. Bizim tarafımızda, her zaman olduğu gibi insanı ve müşterilerimizi odağa alarak hareket ettik. Müşterilerimize, çalışanlarımızın sağlığını gözeterek hizmet vermeye devam ettik. Büyük oranda evden çalışma sistemine geçtik. Ofiste çalışan arkadaşlarımız için ise gerekli her türlü tedbiri en detaylı şekilde devreye aldık. Bunun yanında devletimizin aldığı tüm tedbirlere de anında hizalandık.

Müşteri tarafında ise; bildiğiniz üzere bankalar fiziksel çalışmalarını minimize ettiler. Bu sebeple dijital ve mobil kanallar ve ATM üzerindeki işlem yoğunlukları çok arttı. Bu da ürünlerimize olan talebi daha da yukarı çıkardı. Bankalar için geliştirdiğimiz dijital ürünler, pandemi öncesi dönemde 1.6 milyon aktif dijital kanal kullanıcısı tarafından kullanılırken, pandemi ile birlikte bu rakam 2.2 milyona ulaştı. Yaklaşık yüzde 40’lık bir büyümeden bahsediyoruz. Tüm bunlar doğal olarak yatırımlarımızın da artmasını sağladı. İlk etapta 40 kişilik yeni istihdam planladık. Personel hacmi olarak yüzde 20 büyüme hedefliyoruz. Ürün ve dijitalleşmeye gelen talepler doğrultusunda bu rakamlarımızı güncelleyebiliriz.

Gelecek 15 yılın teknolojik gelişmeleri ve ihtiyaçları gözetilerek üretilen BOA, dünyanın ilk uçtan uca hizmet veren, çok kanallı katılım bankacılığı paketi ve tamamıyla yerli ve milli.

Diğer taraftan kurum içi süreçlerimize de birtakım yatırımlarımız oldu. Örneğin; eğitim politikası ve oryantasyon süreçlerimizin tamamını online ortama taşıdık. Organizasyon yapımızı uçtan uca işlerlik sağlayacak çevik organizasyon sistemine dönüştürdük. Pandeminin getirdiği tüm yenilik ve değişimleri makul ve olması gereken şekilde karşılayarak hızlı bir adaptasyon sağladık.

Bulut, blockchain, IoT, 5G gibi yıkıcı teknolojiler, finans alanında ne gibi bir değişimi zorluyor, bundan sonrasında fintech’lerde ne gibi bir değişim bekliyoruz?

Architecht olarak dijital teknolojileri “yeni, trend ve yıkıcı” olmak üzere üç başlıkta ele alıyoruz. Yeni teknolojiler kendisini kanıtlamış, uygulamada olan teknolojilerken; trend teknolojiler ise olgunlaşmaya yakın, yatırım almaya hazır olanlardır. Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki, biz ürünlerimizde her zaman yeni ve güncel teknolojiyi kullanmayı prensip edinmiş bir şirketiz. Teknolojinin sağlam çalışan en güncel versiyonunu kullanmak ve bu alanda AR-GE çalışmaları yapmak yönünde bir teknoloji yönetimi politikamız mevcut. Trend teknolojileri ise yakından takip etmeyi bu alanda AR-GE faaliyetleri yürütmeyi çok önemsiyoruz. Örneğin; 10 ay gibi kısa bir zamanda yoğun AR-GE faaliyetleri ekseninde bir mikroservis bankacılık platformu tasarlamış ve ilk prototipini üretmiş bulunuyoruz. Projelendirildiği anda devreye alma kabiliyetimiz mevcut. Dijital teknolojiler konusunda üçüncü önemli başlık ise yıkıcı teknolojiler. Bu başlıkta bulut bilişim ve yapay zeka teknolojileri araştırma geliştirme faaliyetlerimizin odak noktasını oluşturuyor. Bulut teknolojilerinin yıkıcı olmasının en temel nedeni, ekonominin ölçekleme gücünden doğan kabiliyetler, ucuzluklar, teknolojinin maliyetlerini düşürdüğü için yapay zeka gibi ileri teknolojilerin uygulanabilirliğini de artırıyor. Bulut bilişim, dünya çapında çok hızlı ilerleme kaydederken, ülkemizde, regülasyonlar sebebiyle hâlâ emekleme döneminde olan bir teknoloji. Ülkemizdeki bankaların ve birçok finansal kurumun sistemi şu an kendi veri merkezlerinde çalışıyor. Bulut teknolojilerine geçmekte geciktiğimiz her gün, dünya ile aramızdaki farkın giderek açılması kaçınılmazdır. Bu konu stratejik de bir durumdur aynı zamanda. Türkiye’nin yanında Orta Doğu ve Avrupa’dan da müşterilere sahip olduğumuzdan ürünlerimizin tamamını buluta hazır şekilde geliştiriyoruz. Örneğin; açık bankacılık için ürettiğimiz ürünümüz ApiGo şu anda Avrupa’da bulut platformlar üzerinden hizmet veriyor. Buna ek olarak çok faktörlü kimlik doğrulama sistemimiz PowerFactor’de hem özel veri merkezlerinde hem bulut platformlarda çalışabilmektedir.

Yıkıcı teknolojilerden bir diğeri olan Blok Zinciri sektörde çok tartışılan başka bir konu. Özellikle Bankalar Arası Kart Merkezi’nin de yoğun şekilde gündem etmesi sebebiyle organizasyonlar düzenlendi, fırsatlar değerlendirildi. Biz de kurum olarak fiilen tüm bu organizasyonlara katılım sağladık, katkı sunmaya çalıştık. Ancak bu teknolojinin devreye alınabilmesi için gerekli olan iş birliği ve uzlaşma ortamı bir türlü oluşturulamadı. Bizim blockchain ile alakalı da bir yatırımımız var. Ancak iş senaryolarında gerekli fırsatların oluşması için bekleme dönemindeyiz.

Türk bankalarının inovasyon anlamında güçlü olduklarını söylemek mümkün mü? Teknoloji ve yenilikleri devreye alma konusunda ne kadar cesur ve girişkenler?

Gözlemlediğimiz ve deneyimlediğimiz kadarıyla, Türk bankacılık sektörünü oldukça inovatif olarak sınıflandırıyoruz. İnovasyona yatırım yapan, bu noktada kaslarını güçlendiren, organizasyon içinde departmanlar kuran, büyük teknolojileri bünyesinde barındıran, bu konuda büyük bütçeler ayıran bir sektör. Daha da önemlisi ülkemizin en zeki, en iyi eğitim almış gençlerini istihdam eden bir sektör. Sonuçta inovasyonun merkezinde dijital yetenekler ile donanmış nitelikli insanlar var. Bu yaklaşım nedeni ile bankacılık sektörü inovatif olma yönünde önemli gayretlere sahip. Bununla beraber her yıl sektörde birçok proje üretiliyor, yarışmalar açılıyor. Kullanıcı deneyimi, dijitalleşme, yapay zeka, ödeme sistemlerinde inovatif yaklaşımlar, dijital kanallarda yeni ürünler, yeni iş birlikleri gibi birçok başlık her sene yapılan organizasyonlarla yeniden masaya yatırılıyor. Ancak bankacılık sektörünün inovatif tarafta gelişmesi ve altını doldurması gereken alanlar da mevcut. Bunun en önemli örneklerinden birisi hiyerarşide derinleşme dolayısı ile silolaşma dediğimiz departmanların içine kapanık bir hale gelmesi. Bu da birbirinden daha bağımsız yapılar ve organizasyonlar oluşmasına, iletişim kopukluğuna sebep oluyor. Halbuki inovasyon söz konusu olduğunda bilgi akışının maksimize olması, hedeflerin ortaklaşması gerekiyor. Buna ek olarak bankalarda sorumlulukların ve yetkilerin dengeli dağıtılmasına ihtiyaç var. İnovasyon sahada aktif olan, müşteriye yakın olan otonom gruplar tarafından yapılabilir olduğunda daha inovatif bir bankacılık sektörüne sahip olabiliriz.

Fintech’lerin dijital dönüşümü hızlandırması yasal bir statüye de bağlı. Bu doğrultuda 1 Temmuz’da yürürlüğe giren Açık Bankacılık Mevzuatı’nın öneminden bahseder misiniz?

Ben açık bankacılığın ana tanımını şöyle yapıyorum: Bankacılık hizmetlerinin parça parça ayrışabilmesini mümkün kılmak ve bu parçalı alanlarda çalışabilecek başka fintech’lerin oluşabilmesine olanak tanımak. Bu yöntem bankalara; hızlı karar alma, girişkenlik, hızlı kaynak artışı, yeni satış kanalları ve risk alma noktasında avantajlar sağlıyor. Böylece müşterilere de daha avantajlı hizmetler sunmak mümkün olacaktır. Fintech’lerin de sunduğu şey bu yenilik ve hızlılık zaten. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren Açık Bankacılık Mevzuatı ülkemiz için çok önemli gelişmeler olmasına yardımcı olacak. Sektöre yeni oyuncuların çok daha hızlı girmesine imkan sağlayacak. Banka müşterilerine çok yeni ve daha uygun fiyatlı ürün ve hizmetlerin geliştirilmesine olanak sağlayacak. Bunların yanında yurtdışından ithal etmek zorunda kaldığımız birçok servis, yerli sistemlerle ve çözümlerle değiştirilebilecek. Bu da ithalat ve ihracat dengesine katkı sağlayacak olumlu bir gelişme. Avrupa açık bankacılık konusuna çok fazla yatırım yaptı ve bankalara ek olarak, yeni ürün ve hizmetler oluşturan firmaların devreye alınması için kanuni ve regülatif süreçleri hayata geçirdi. Bizim finans sistemimiz Avrupa’dan daha iyi durumda fakat Avrupa, açık bankacılık sistemi ile rekabet üstünlüğünü ele geçirmek üzere. Dolayısıyla ülke olarak bu alana daha fazla ağırlık vermemiz gerekiyor.

Yeni dönemde hedef ve planlar neler?

İlerleyen dönemde de mevcut ürünlerimizi daha da geliştirmek ve yeni SaaS (Software as a Service) ürünler üretmek adına AR-GE yatırımlarımıza devam edeceğiz. Şirketimizi her türlü değişime cevap verebilecek, olabildiğince çevik bir organizasyon haline dönüştürecek adımları sürdürülebilir bir şekilde atmaya devam edeceğiz. Gelecek dönemde Türkiye ve Avrupa pazarındaki varlığımızı daha da güçlendirmenin yanında Orta Doğu pazarında da etkinliğimizi artırmayı hedefliyoruz. Beş yıl içerisinde hedefimiz Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa’da finans dünyasını birbirine bağlayan ürünler ve platformlar inşa etmiş bir global teknoloji şirketine dönüşmek.

TEKNOPARK İSTANBUL’DA 2. OFİSİMİZİ AÇIYORUZ

Biz kurum olarak AR-GE içerikli finansal ürün ve hizmetler geliştirdiğimizden çalışma alanı olarak, teknopark gibi AR-GE altyapısı olan merkezleri tercih ediyoruz. Bunun yanında Teknopark İstanbul içinde faaliyet göstermemizdeki bir diğer etken de 5 binden fazla teknoloji endeksli firmanın oluşturduğu bir gelişim ekosistemine sahip olması. Biz de bu ekosistemin sunacaklarından faydalanmak ve elbette katkı sağlamak istedik. Bu kadar fazla AR-GE yapan bir grubun içinde pozitif şekilde bilgi ve know-how transferinin ve iş birliklerinin mümkün olacağını biliyorduk. Teknopark İstanbul yönetimi de bu anlamda birleştirici adımlar atıyor. Verdiği eğitim, organizasyon ve etkinliklerle firmaları bir araya getiriyor. Tüm bunlara katılmaya gayret ediyoruz. Hatta bazen bu etkinliklerin sağlayıcısı olabiliyoruz. Örneğin; yakın zamanda gerçekleşen Teknopark İstanbul bünyesindeki mikroservis temelli uygulama eğitimini biz verdik. Görülen yoğun ilgi sonrasında Teknopark yönetimi, eğitimin tekrarlanması noktasında talepte bulundu. Bildiğiniz üzere bir süre önce teknoparkın içinde Siber Güvenlik Teknik ve Meslek Lisesi açıldı. Yakın bir zaman içinde Türk - Japon Üniversitesi açılacak. Eğitime çok fazla değer veren bir kurum olarak, bu alanda da katkı sunmak istediğimizi buradan duyurmak isteriz. Teknopark İstanbul’da şu an bir ofisimiz var, çok kısa süre içinde 3. Etap A blokta ikinci ofisimizi de kullanıma açacağız.