
Gün geçmiyor ki yapay zekâ konuşulmasın. Birçoğumuza göre hâlâ yabancı gibi dursa da aslında farkında olmadan hayatımızın merkezine yerleşti bile. Sormadan edemiyoruz, denemeden duramıyoruz.
Peki biz bu dönüşümde nasıl bir rol üstleneceğiz? Teknolojiye sadece tüketici olarak mı bakacağız? Yoksa misyonumuzda da belirttiğimiz gibi, teknolojiyi kullanmaktan fazlasını yaparak, üreten ve yön veren bir oyuncu olabilir miyiz?
Bugün yapay zekânın yalnızca teknoloji sektörünü değil, tüm endüstrileri dönüştürdüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Artık teknoloji üretmek yalnızca teknoloji sektörünün işi değil. Bu, farklı disiplinlerin katılımıyla şekillenen bir ekosistem oyunu haline geldi.
Yapay zekâda oyuncu olmak istiyorsak, önce doğru soruları sormalı, ardından kararlılıkla yürümeliyiz:
• “Kendi LLM’imizi mi geliştirmeliyiz? Yoksa açık kaynakla mı ilerlemeliyiz?”
• “Donanımımız var mı? Üretebiliyor muyuz? Üretmeli miyiz?”
• “GPU ve veri merkezi altyapımız bu yükü kaldırabilir mi?”
• “Telekom altyapımız yeterince güçlü mü? Fiberleşme ne durumda?”
Bu soruların her biri önemli. Ama daha da önemli bir konu var:
Devlerle aynı ligde rekabet etmek mümkün mü, gerekli mi?
Yapay zekâ devlerinin milyonlarca paralı abonesi ve milyarlarca dolarlık yatırım desteği varken, Türkiye’nin toplam BİT pazarı hâlâ tek bir şirketin yatırım hacminin gerisindeyken asıl sorumuz şu olmalı:
Biz bu yarışta nerede, nasıl koşmalıyız?
Belki de cevap; “Dikey uzmanlık alanlarında, bölgesel güç olarak sahaya çıkmak”tır.
En yetkin olduğumuz alanlarda —örneğin bankacılık gibi regülasyon yoğun, veri odaklı sektörlerde— hiper otomasyon ve yapay zekâyı birleştirerek fark yaratabiliriz.
Bugün Türkiye’nin bankacılık ekosistemi hem inhouse hem de outhouse çözümler üretebilecek yetkinliğe sahip. Ancak bu yetkinliği küresel ölçekte rekabetçi kılmak için artık kaynaklarımızı birleştirerek, belirli dikeylerde ortak ürün ve hizmetlerle dünyaya açılmalıyız. Çünkü bu dönüşüm artık lüks değil, zorunluluk.
Bankacılıkta hiper otomasyon dikeyi ile başlayalım mı?
Bankacılık sektöründe hiper otomasyon ve yapay zekânın gücüyle geleceğe güç katmanın tam zamanındayız. Finans ekosistemimizde ister inhouse ister outhouse çözümler geliştiriyor olalım, artık kaynaklarımızı birleştirme ve güç birliği yapma zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Özellikle belirli dikeylerde outhouse stratejisiyle ürün ve yetkinliklerimizi entegre edebilirsek, küresel pazarda rekabetçi çözümlerle var olma ve sürdürülebilir büyüme şansımızı artırabiliriz. Çünkü dünyadan pay almak istiyorsak, birlikte ölçeklenmekten başka yol yok.
Yapay zekânın dönüştürücü gücü, bankacılık gibi veri yoğun, sıkı regülasyonlarla çevrili ve hızla değişen müşteri beklentilerine sahip bir sektörde hiper otomasyonu kritik bir araca dönüştürüyor. Artık yalnızca süreçleri hızlandırmak değil; daha akıllı, öngörülebilir ve müşteri odaklı sistemler kurmak mümkün hale geliyor.
Finans sektöründe bu dönüşüm özellikle beş alanda öne çıkıyor:
-
Yapay zekâ, veriyi analiz ederek daha isabetli kararlar alınmasını sağlıyor.
-
Yapılandırılmamış verileri anlamlandırarak süreçleri sadeleştiriyor.
-
Riskleri önceden tahmin ederek sistemleri proaktif hale getiriyor.
-
Öğrenen algoritmalar sayesinde süreçleri sürekli geliştiriyor.
-
İnsan-makine iş birliğiyle karar destek süreçlerini güçlendiriyor.
Sonuç olarak, bankacılıkta hiper otomasyon sayesinde süreçler hem hızlanıyor hem de daha doğru ve müşteri memnuniyetini artıran şekilde ilerliyor. Yapay zekâ bu dönüşümün en kritik yapı taşlarından biri haline gelmiş durumda. Artık sadece operasyonel verimliliği artırmak değil, aynı zamanda daha akıllı, öngörülebilir ve müşteri odaklı sistemler kurmak mümkün. Bu dönüşüm bankacılık sektörü için bir seçenek değil, sürdürülebilir büyümenin ve küresel rekabetçiliğin temel koşulu.
O hâlde geleceği şekillendirmek için neden bankacılıkla başlamayalım?