mobile menu
Sezin Mızraklı Desktop
Zihin Mi Kazanacak Yürek Mi: Yapay Zeka ile Duygusal Zekanın Sessiz Savaşı

Bu soruya cevap vermeden evvel yapay zekanın tarihine kısaca göz atmak faydalı olur diye düşünüyorum.  

Yapay zekânın en eski insansı türlerinden biri, belki de en sıra dışı olanı, 1495 yılında Leonardo Da Vinci tarafından zırhlı bir Cermen şövalyesi kılığındaki bir otomat (o dönem robota verilen ad) için yaptığı plandır. 

Leonardo Da Vinci’nin büyük bir sanatçı olmasının yanında inanılmaz bir mucit olduğunu bilenleriniz vardır diye tahmin ediyorum. Kendisinin paraşüt, helikopter, makineli tüfek, dalış elbisesi gibi icatları bulunuyor. Bunları ilk duyduğumda çok şaşırmıştım, fakat daha çok dikkatimi çeken tasarımları var Da Vinci’nin: Robotlar 

Da Vinci, insan vücuduna hayrandı. Bunun yanında, askeriyede bir mühendis olarak çalışıyordu. Hem bir mühendis olarak hem de meraklı birisi olarak çoğunlukla harekete ilgi duydu. Hareket, nasıl oluyordu? Hangi kaslar hangi organları tetikliyordu? Kuşlar nasıl uçuyordu?  

Da Vinci, insan vücudu üzerine yaptığı çalışmaları olabildiğince basite indirgeyip çarklar ve ipler kullanarak kendi başına hareket edebilen bir mekanizma tasarlamıştı. Bu mekanizmayı daha sonra bir şövalye zırhının içine yerleştirdi. Robot iki farklı sistemden oluşuyordu: Omuzları, kolları ve elleri hareket ettirebilen üst sistem ve bacakları kontrol eden alt sistem. Yazılanlara göre bu robot yürüyebiliyordu, oturabiliyordu ve konuşurmuş gibi çenesini oynatabiliyordu. Bütün bunların yanında kalem tutup resim çizebilmek gibi kompleks işler yaptığı da söyleniyor. Zira Da Vinci’nin robotu maalesef günümüze ulaşmadı. Yalnız 2002 yılında Mark Rosheim, Da Vinci’nin çizimlerini örnek alarak bu robotu yeniden canlandırmaya çalıştı, başarılı da oldu. Rosheim, bu çalışmadan o kadar etkilendi ki NASA için keşif robotları tasarlarken Da Vinci’nin sistemini baz aldı. 

1400’lü yıllardan bıraktıklarıyla günümüzde NASA’yı etkileyen bir insandan bahsediyoruz, inanılmaz değil mi? Artık Mona Lisa’ya, Son Akşam Yemeği’ne, Salvator Mundi’ye bakarken aklımıza Da Vinci’nin bir çizerden çok daha fazlası olduğu gelecektir eminim. 

1900'lerin başında, yapay insanlar fikrine odaklanan birçok makale yazıldı. 

1921, Çek oyun yazarı Karel Čapek “Rossum’un “Evrensel Robotları” adlı bilim kurgu oyununu yayınladı. Oyunda, robot adını verdiği “yapay insanlar” fikrini ortaya koydu. Bu, kelimenin bilinen ilk kullanımıydı. 

1929’da Japon profesör Makoto Nishimura, “GAKUTENSOKU” adlı ilk Japon robotunu yaptı. 

Yapay zekanın fark edilebilir bir çalışma alanı olarak doğuşu 1950'lerin başında gerçekleşti. Bu döneme İngiliz matematikçi ve mantıkçı Alan Turing'in çalışmaları damgasını vurdu. 

1950 yılında Alan Turing, "Computing Machinery and Intelligence" adlı makalesinde, "Makinalar düşünebilir mi?" sorusunu sordu ve bu soruya cevap aramak için Turing Testi'ni önerdi. Turing Testi, bir makinanın insan benzeri düşünme yeteneğini ölçmeyi amaçlayan bir testtir. Testin temel prensibi oldukça basittir: Bir insan hakem, bir bilgisayar ve bir başka insandan oluşan bir ortamda, hakem hangi katılımcının insan, hangisinin bilgisayar olduğunu anlamaya çalışır. Eğer bilgisayar, hakemi yanıltacak kadar insan gibi davranabiliyorsa, Turing'e göre bu bilgisayar "düşünüyor" kabul edilir. Turing, bir makinanın düşünme yeteneğini insanınkine benzer şekilde değerlendirmeyi önererek, yapay zeka araştırmalarına yeni bir bakış açısı kazandırdı. Bu test, aynı zamanda yapay zeka geliştirme sürecinde bir hedef ve ölçüt olarak da kullanılır. Öncü ve vizyoner bir yaklaşımdı. Günümüzde, yapay zeka teknolojisi hızla gelişmekte ve Turing Testi, bu gelişmeleri değerlendirmek için hala kullanılmaktadır. Ancak, modern yapay zeka sistemleri, Turing Testi'ni geçmek için tasarlanmış algoritmaların ötesine geçmiştir. Derin öğrenme, doğal dil işleme ve makine öğrenimi gibi alanlarda kaydedilen ilerlemeler, yapay zekanın yeteneklerini önemli ölçüde artırmıştır. Turing'in zamanında hayal bile edilemeyen teknolojiler, bugün gerçeklik haline gelmiştir. 

1952’de Bilgisayar Bilimcisi Arthur Samuel, dama oynayan bir bilgisayar programı geliştirdi; bağımsız olarak oyun oynamayı öğrenen ilk program oldu. 

1966’da Joseph Weizenbaum, insanlarla konuşmak için doğal dil işlemeyi (NLP) kullanan sahte bir psikoterapist olan ilk chatterbot’u (daha sonra chatbot olarak kısaltıldı) ELIZA'yı yarattı. Eliza, yapay zeka tarihinin önemli bir mihenk taşıdır ve Siri, ChatGPT gibi bugünün chatbot’larına ilham vermiştir. 1966 yılında MIT Prof. Joseph Waizenbaum, Carl Rogers’ın Bireysel Psikoterapi’de kullandığı yansıtma tekniğini taklit etti. İnsanların girdilerini analiz ederek anahtar kelimeleri, desenleri ve bağlamları tanımladı ve bunlara uygun cevaplar üretti. Eliza’nın cevapları o kadar ikna ediciydi ki kullanıcılardan bazıları duygusal bağ kurduklarını, hatta bir bilgisayarla iletişim kurduklarını unuttuklarını belirtmişler.  

70’lerin sonundan, 90’lı yılların başına kadar Yapay Zeka Kışı gerçekleşti. Fon kesintilerine ve yapay zeka araştırma ve geliştirmesinde genel bir durgunluğa yol açtı. Hem özel yatırımcılar hem de hükümet, yapay zekaya olan ilgilerini kaybettiler ve yüksek maliyet ve görünüşte düşük getiri nedeniyle finansmanlarını durdurdular. 

Ta ki 1997’de IBM tarafından geliştirilen Deep Blue, dünya satranç şampiyonu Gary Kasparov'u yenen ilk program olana kadar… Sonrasında gelişmeler devam etti; 2011’de Apple, ilk popüler sanal asistan olan Siri'yi piyasaya sürdü. 2014’te Microsoft, Siri'ye benzer bir sanal asistan sürümü olan Cortana'yı çıkardı. Yine 2014’te Amazon, kişisel asistan olarak işlev gören akıllı hoparlörlere dönüşen bir ev asistanı olan Amazon Alexa'yı yarattı. 

2016’da Hanson Robotics, Sudi Arabistan’ın ilk "robot vatandaşı" olarak bilinen ve gerçekçi insan görünümüne sahip, duyguları kopyalama ve iletişim kurma becerisine sahip ilk robot olan Sophia adında insansı bir robot yarattı. 

2022 yılının sonlarında da artık günlük bir rutin olarak kullandığımız ChatGPT hayatımıza girdi. Yapay zeka, her gün yepyeni lansmanlarla hayatımızı kolaylaştırıyor. 

Robotları zaten konuşuyorduk ama artık insan görünümlü fiziksel yapay zekadan da söz etmeye başladık. OpenAI'ın yatırım yaptığı Norveçli firma 1X’in, "Eve" isimli insansı robotunu incelemenizi öneririm. Eve, sinir ağları ile kontrol edilerek otonom şekilde hareket ediyor. Ev ve ofis işlerindeki maharetinden, hayatımızı ne kadar kolaylaştırabileceğini tahmin edebiliyoruz. 

Tüm bu tarihçe ile aslında yapay zekanın elektrik, telefon, internet gibi hayatımızın vazgeçilmez bir parçası halini aldığını, ne kadar güçlü bir şekilde ve gittikçe hızlanarak hayatımıza penetre olmaya devam ettiğini görebiliyoruz. Peki Yapay Zeka ve Duygusal Zeka’nın savaşında kim kazanır? Belki de asıl sormamız gereken şey: Böyle bir savaşa gerek var mı?  

Bu soruya cevap ararken, dünya nüfusu içinde sayıları 2 milyarı bulan Z jenerasyonu ile ilgili araştırmalara bir göz atmayı faydalı buluyorum.  

1995 - 2009 yılları arasında doğan Gen Z, çalışan kesimin de %27’si. 

Liderlikte empati, çatışma yönetimi, psikolojik güven ortamı arıyorlar. Sadece yönetilmek değil anlaşılmak istiyorlar. %74’ü empatik liderliği "çok önemli" buluyor. (EY Gen Z Survey) Duygusal zekâ, aktif dinleme, kültürel farkındalık en çok talep edilen yetkinlikler. (WEF 2023) 

Anlamlı ve Değer Odaklı İşler yapmayı, iz bırakmayı önemsiyorlar. PwC’nin Workforce of the Future 2030 araştırmasına göre, Z kuşağı çalışanlarının %73’ü sadece para kazanmak için değil, dünyada bir fark yaratmak için çalışmak istiyor. LinkedIn verileri, Z kuşağının “purpose-driven” şirketlerde çalışmaya daha eğilimli olduğunu gösteriyor. 

Psikolojik Güvenlik ve Duygusal Destek onlar için son derece önemli. %71’i ruh sağlığına önem veren bir işverenle çalışmak istiyor. (APA Work & Well-Being Survey) Çalıştığı ortamda anlaşılmak ve kendini güvende hissetmek istiyor. Ve HBR’nin 2022 yılında gerçekleştirdiği araştırmaya göre, empatik liderlik çalışan bağlılığını %40 artırıyor. 

Son olarak da sadece ekipleri ve yöneticiler değil, çalıştıkları şirketin de Sosyal Sorumluluk ve Toplumsal Empati odağını önemsiyorlar. %70’i şirketlerin çevresel ve toplumsal sorunlara duyarlı olmasını bekliyor. (Deloitte 2023) Güven, değerlerle bütünlük gösteren kurumlara yöneliyor. (Edelman Trust Barometer) 

Yani bir tarafta gittikçe güçlenen bir teknoloji, diğer tarafta duygusallığa daha fazla önem vermeye başlayan yeni nesil. Peki biz ne yapacağız? 

1-) İnatçı olma, akışla birlikte hareket et! 

1997’de IBM tarafından geliştirilen Deep Blue’nun, dünya satranç şampiyonu Gary Kasparov'u yenen ilk program olduğundan bahsetmiştim.  

Tam “yapay zeka insanları geçti, işimiz bitti” diye düşünülürken, görünüşte yenilen Kasparov çok zekice bir hamle yaptı. Centaur Chess adında yeni bir satranç ligi başlattı: Bu ligde insanlar ve yapay zeka birlikte oynuyor. Ve bugün dünyanın en iyi satranç oyuncuları kimler biliyor musunuz? Ne tek başına insanlar, ne de tek başına bilgisayarlar = insan ve bilgisayarın birlikte çalıştığı takımlar! Kasporov’un bu hareketi, akışa nasıl uyumlanabileceğimize dair çok güzel bir örnek.  

2-) Değişime Hızlı Uy!

Doğada en uzun yaşayan canlı, en hızlı ya da çevik olan çita değil, değişime en hızlı adapte olan kaplumbağa. Yıllar evvel plaklar, kasetler ve CD’lerin yerini bugün Spotify almış durumda. Müzik dinlemek için illa bir nesneye ihtiyacımız yok artık, istediğimiz her yerde, her an istediğimiz müziği dinleyebiliyoruz. Yine aynı şekilde Video Kaset, DVD ya da televizyon kanallarının önceden belirlenmiş yayın programlarına bağlı değiliz. Netflix ve Youtube ile istediğimiz cihazdan istediğimiz an istediğimiz yayını izleyebiliyoruz.  

Z jenerasyonunun hatırlamadığı ama biz X’lerin çok iyi hatırladığı bir şey var: Cep telefonunun hayatımıza girişi. Biz arkadaşıyla evden konuşup Kadıköy Boğa heykelinin önünde buluşan bir gençliktik; şu an düşündüğümde bunu nasıl yapıyormuşuz inanamıyorum. Zamanla cep telefonu 13 dakikada 1 baktığımız ve Türk insanının kaybettiğini ortalama 10 dakika içinde farkettiği, neredeyse bir uzvumuz haline geldi.  

Tüm bu gelişmeler hızlı adaptasyonun önemini bize çok güzel gösteriyor. Yapay zekayı bir fırsat olarak görmeli, her gün en az 30 dakika yeni bir yapay zeka uygulamasını deneyimleyerek hayatımızı kolaylaştırmalı, sonra belki de iş hayatımıza bunları nasıl uyarlayabileceğimizi düşünmeliyiz. Birine telefon açarken Siri’den yardım istemek, not almak yerine not alma uygulamaları kullanmak gibi basit bir şekilde de başlayabiliriz. Bunu biz yapmazsak, başkaları yapacak çünkü.   

3-) Daha fazla “İnsan” ol.

Yapay zeka ile karşılaştırıldığında duygusal zekanın en güçlü yanı: Empati. O halde yapay zekayı hayatımızda zaman kazanmak için kullanırken, biz de bu yeteneğimizi daha fazla güçlendirmeye çalışmalıyız. Yapay zeka nerede iyi, insan nerede iyi, kesiştiği noktada kendini konumla! Doktorsak doğru teşhis için AI analizlerinden yararlanmalıyız, ama hasta ile iletişimi empatik bir şekilde kendimiz yapmalıyız. İnsan kaynaklarında iş görüşmelerinde short list hazırlamak için yapay zekadan destek almalıyız, ama çıkış mülakatını insanlar gerçekleştirmeli. Yapay zeka sayesinde daha hızlı karar verebilmek mümkün ama özellikle karmaşık kararlar verebilmek için hala bizim muhakeme yeteneğimize ihtiyaç olduğunu unutmamalıyız. 

4-) Doğru soruları sormayı öğren.

Ben üniversitedeyken kütüphaneler vardı, uzun saatler ansiklopedilerden kitaplardan araştırmalar yaparak bilgiye ulaşabiliyorduk. Artık cevaplara ulaşmak çok kolay, ama şimdi de soruların değeri arttı! Doğru soruları sormazsak yani promt’ları doğru vermezsek, yapay zekadan aldığımız cevaplar sıradan ve jenerik oluyor. Hatta öyle ki, “prompt mühendisi” gibi yepyeni işleri hayatımızda.   

Hepimizin aklına hep gelen soru: Peki bize ne olacak? Yapay zeka işimizi elimizden alacak mı?  

Gartner’a göre 2026'ya kadar yapay zekanın küresel işlere etkisi nötr olacak. O zamana kadar 100 milyondan fazla insan işlerine katkıda bulunmak için «robo-meslektaşlarını» kullanacak. 2033'e kadar yapay zeka çözümleri 500 milyondan fazla insana yeni yaratacak. 

Bu noktada görünen o ki; yapay zeka insanların işini elinden almayacak, ama yapay zekaya mesafeli duran insanların işleri tehlikede. 

Sezin Mızraklı Avalin
Haziran 18 , 2025
Diğer Blog İçerikleri